Yazarımız Cemil Ufuk Bakırçay analizinde NATO’nun son günlerde artan baskılarının nedenine değiniyor.
Cemil Ufuk Bakırçay
NATO’dan Amerikan hükümeti kaynaklı Türkiye karşıtı adımlar son günlerde artmaya başladı. Bugün Finlandiya savunma bakanının Türkiye’ye ziyareti öncesindeki gelişmeler Türkiye’yi dışlamaya ve köşeye sıkıştırmaya odaklı hamleler.
Öncelikle Türkiye’nin çekincelerini açıkça söylemesine ve bunu bir bekleme süresine yayılması istemine rağmen 30 NATO ülkesi bunu dinlemedi, Macarsitan hariç 30’da 28 hem hükümet hem de parlamentolarında İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini onayladılar. Hala Türkiye’nin onayı gerekse de bu acele alınan parlamento kararları Türkiye üzerinde olağanüstü bir baskı oluşturmaya yönelik. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Haziran ayındaki seçimlerin sonuçları gelmeden bu ülkelerin NATO’ya girişini onaylamayacağı bilinmekte.
Dahası NATO Genel Sekreteri eski Noreveç başbakanı Stoltenberg, İsveç veya Finlandiya’ya karşı herhangi bir saldırı veya saldırgan tutum olursa NATO’nun tepki vereceğini bildirdi. Bu açıçası NATO’nun felsefesine de anlamına da aykırı bir açıklama. NATO üyesi olmayan bir ülkeye 5. maddenin işletilmesi ve NATO’nun ortak tepki vermesi, Türkiye’nin onayına gerek kalınmayacağı anlamını taşıyan bir tehdit. Oysa yasal olarak böyle bir adım atılamaz. Stoltenberg, Amerikan ağzıyla, NATO’nun bu ülkeleri koruyacağını söyleyerek, artık NATO’ya girdiler mesajı vermekte. Jens Stoltenberg, “İki ülke askeri olsun, sivil olsun tüm NATO faaliyetlerine katılmaktadır. Bu da İsveç veya Finlandiya’ya karşı herhangi bir saldırı veya saldırgan tutum olursa NATO’nun tepki vermemesi tasavvur edilemez” şeklinde konuşmakta.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, geçen ayın sonunda Romanya’nın başkenti Bükreş’te yapılacak NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı öncesinde basın toplantısı düzenlemiş, 28 ülke onayladı, Türkiye ve Macaristan da bir an evvel onaylasın demişti. Gerek kendisi gerekse İsveç ve Finlandiya hükümeti yetkilileri her hafta Türkiye’ye gelip baskı yapmakta. Özellikle Finlandiya’nın topluluğa girmesi, Rusya’nın müdahalede bulunması için zorlayıcı bir adım anlamına geliyor.
Stoltenberg, İsveç’in terörle mücadele yasasını değiştirerek daha sıkı hale getirdiğini, silah ihracat kısıtlamalarını kaldırdığını, her iki ülkenin terörle mücadelede uzun dönemli iş birliği taahhüdü bulunduğunu savunuyor. Ancak bunların kozmetik değişiklikler olduğunu, Türkiye’nin de ana sorununun İsveç’in PKK ve FETÖ desteği olmadığını biliyor. Nerdeyse bütün NATO ülkeleri PKK ve FETÖ’ye destek veriyor. Yunanistan PKK ve FETÖ’nün terör eylemleri için eğitim yaptığı bir karargah. ABD’de FETÖ sarayları, okulları, üniversiteleri yer alıyor, ABD ordusu PKK teröristlerine ağıtlar yayınlıyor. Sorun terör değil, sorun Finlandiya’nın NATO üyeliğinin savaşı tırmandıracak olması.
Finlandiya Rusya’nın ikinci büyük ve liman kenti St. Petersburg’un hemen dibinde. Burada kurulacak bir NATO üssü demek, Rusya’nın ikinci önemli kentinin askeri bakımdan devre dışı kalması anlamına geliyor. Bunun yanısıra Rusya’nın büyük yoğunlukta olmasa da büyük yüzölçümünde topraklarında Finlilerle akraba halklar yaşamakta. Bunlar bir araya gelince NATO kıskacının daha da daralması Kremlin’in bunu kabul etmeyip bir saldırıda bulunmasına yol açabilir.
Bu çılgınlık diye bakılsa da gerek ABD içinde gerekse küresel elitlerde çıkacak büüyk bir savaşı fırsat olarak değerlendirenler, Küreselleşme ve LG BT önündeki son engellerden Rus Derin devleti’nin ortadan kaldırılması için elverişli bir durum olarak bakanlar az sayıda değil.
Böylesi bir savaş tırmandırma senaryosu önündeki bir başka engel de Türkiye. Bu nedenle Türkiye üzerinde küstah baskıların ağırlığı fazlalaşmış durumda.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.