20. yüzyıldaki Kuvantum ve Görecelik Kuramları ile gelen büyük ilerlemelere rağmen son dönemde birbirlerini suçlayan fizikçiler giderek ayrı telden çalıyor, ortak zemini kaybediyor, fiziğin ortak temelleri olan bir bilim olmaktan çıkma tehlikesini arz ediyorlar. Bunda evreni ateist yaklaşıma uyarlama çabalarının da etkisi var.
20. yüzyıldaki Kuvantum ve Görecelik Kuramları ile gelen büyük ilerlemelere rağmen son dönemde birbirlerini suçlayan fizikçiler giderek ayrı telden çalıyor, ortak zemini kaybediyor, fiziğin ortak temelleri olan bir bilim olmaktan çıkma tehlikesini arz ediyorlar.
Kutluk Özgüven
Uyananinsan.com 28/9/2023
Evrenin yapı taşlarını ve doğa kanunlarını bulmaya çalışan bilim adamları Fizikçiler, 20. yüzyılın ilk yarısındaki muazzam sıçramaların ardından 21. yüzyılda giderek tıkanıyorlar.
18. yüzyılda Isaac Newton tarafından geliştirilen Mekanik, 19. yüzyılda James Maxwell tarafından ortaya konan Elektromanyetik, 20. yüzyılda Einstein tarafından önerilen Görecelik, Niels Bohr, Werner Heisenberg, Paul Dirac gibi bilim adamlarınca geliştirilen Kuvatum Kuramları çağdaş fizik biliminin temelini oluşturmakta.
1927 Solvay konferansına katılan, atom bombası, nükleer enerji, mikroişlemciler gibi sonuçları olan günümüz fizik bilimini kurmuş kişiler: Einstein, Marie Curie, Heisenberg, Bohr, Schrödinger, Dirac ve diğerleri.
Kuvantum Kuramı atom altı ölçekteki küçük, Görecelik Kuramı (*) ise gökcisimleri ölçeğindeki büyük olayları açıklıyor. Her iki kuram da aslında insanlığa bir hapisane tanımlıyor. Kuvantum kuramında en küçük parçanın ne olduğu ve nasıl davrandığı kesin değil. Yani maddenin, ışığın, ısının neden oluştuğunu asla tam olarak bilemiyoruz. Diğer yandan Görecelik de ışık hızını sabit kıldığı için en yakın yıldızlara bile gitmemiz olanaksız.
Diğer yandan bu iki kuram birbirleriyle de tam uzlaşmıyorlar. Kuvantum düzeyindeki kuvvetler elektromanyetik kuvvet, büyük kuvvet ve zayıf kuvveti birbirleri cinsinden açıklamak mümkünken yerçekimi kuvveti bunlardan tamamen farklı. Einstein bunları bir araya getirecek bir teori için çabalamış ancak başaramamıştı.
1970’li yıllarda geliştirilen ve evrende herşeyin titreşim içindeki çok küçük sicimlerden oluştuğuna dayaı çoğu matematiksel yaklaşım giderek çok sayıda destekçi buldu. Bu yaklaşım yerçekimi ile kuvantum kuvvetlerini uzlaştırıyor. Buna rağmen ağırlıkla matematiğe dayalı Sicim Kuramı, evrende 10 boyut olması gerektiğini var sayıyor. Ancak evrende 3 uzay boyutu ve 1 zaman boyutu var. Bu kuramı eleştirenler, diğer 6 boyut nerede diye soruyorlar, kuramın anlamsız olduğunu iddia ediyorlar. Görünmeyen gizemli 6 boyutun saklandığı bir evren modelinin, herşeyi cinler yapıyor demekten bir farkı yok. Ancak Leonard Susskind, Edward Witten, Curtis Gove Callan, Michio Kaku, Alexander Polyakov başta binlerce teorisyen ağırlık merkezi Princeton Üniversitesi olan bu kurama gömülmüş durumda.
Princeton öğretim üyesi Ed Witten, sicim kuramının en önde gelen ismi
Diğer yandan ateizmin giderek yaygınlaştığı hatta zorunlu olduğu fizik bilimi dünyasında başından beri rahatsız edici bulunan ve bu nedenle alaycı biçimde Büyük Patlama olarak adlandırılmış evrenin yoktan yaratıldığı gerçeği, bunun 40 yıl reddedildikten sonra 1962 yılında kanıtlanması, buna cevap verebilecek ve evrenin yaratılmasına, yoktan ortaya çıkmasına gerek kalmayacak bir sonsuz tekrarın önerilmesini zorunlu kıldı. Başta Zonklayan Evren Kuramı 1960’larda ortaya atıldıysa da, evrenin genişlemesinin ivmelenerek arttığı kanıtlandığından bir patlayıp bir büzülen evren modelinin yanlış olduğu kanıtlandı. Bu durumda giderek popülerleşen Enflasyon Kuramı, ya da medyaya pompalanması nedeniyle daha yaygın bilinen adıyla Paralel Evrenler modeli ortaya atıldı.
MIT öğretim üyesi Alan Guth enflasyon kuramı ve paralel evrenler düşüncesinin başta gelen kişisi
Paralel Evren modeli durup duruken mutfakta bir evren yaratabildiğinizi varsayıyor. Evren sonsuz büyüse de içine doğru büyüdüğünden sizi etkilemiyor, görmüyorsunuz. Ölçmeniz mümkün değil. Böylelikle sonsuz evren var. Teorinin ana geliştiricisi olan Alan Guth’un bir tartışmadaki ifadesine göre bu sonsuz sayıdaki evrenlerden birinde de yaşam ortaya çıkıvermiş. Sonsuzlukta her şey olası olduğuna göre rastlantısal olarak oluşması imkansız ilk hücrenin ortaya çıkması da açıklanmış oluyor. Kuşkusuz bir taşla iki kuş vuran bu teori hem Evrenin Yaratılışı hem de Yaşamın Yaratılışını açıklamış oluyor. Ama bir sorun var. Teorinin kanıtlanması ya da tersinin kanıtlanması olanaksız. Kanıtı ve reddi olmayan önermeler bilimin alanına girmiyor.
Çoklu evren kavramı topluma kabul ettirilmek üzere sinema, edebiyat, oyun, çizgi-roman gibi araçlar kullanılıyor
Evrenin bir başka açıklaması da Karadelikler konusunda geliştirdiği modellerle tanınan Nobel ödüllü 90’larına gelen Roger Penrose’un tek başına savunduğu ebedi tekrarlayan bir evren modeli. Bu modele göre Büyük Patlama ardından evren hızla (13 milyar yılda) şu haline geldi ancak genişlemesi ivmelenerek devam ediyor. Uzun çağlar sonra bütün maddeler, bütün karadelikler bozulacak, herşey ışımaya dönüşecek, sadece foronlar kalacak. Madde ortadan kaybolunca matematik denklemlerine göre uzay zaman mesafeleri de ortadan kalkmış oluyor ve her şey yine Büyük Patlama başlama anına denk oluyor ve yeniden Büyük Patlama, yeniden evren, yeniden çağlar, yeniden bütün maddeler kaybolur, devr-i daim. İlginç ama hem kanıtlanamaz hem de reddedilemez bir başka kuram.
Roger Penrose, evrenin bir olduğunu ama zaman boyunca sonsuzluk içeridğini öneriyor
Öte yandan görülemeyen, ancak yerçekimi etkileri anlaşılan evrenin çoğunluğunu oluşturması gereken etmen için tanımlanan Karanlık Madde konusunda çok sayıda karşı görüş var. Evrenin genişlemesini hızlandıran, ne olduğu anlaşılamadığı için Karanlık Enerji adı verilen etmen için de ortak bir görüş ya da anlayış yok.
Kısaca evrenin nasıl oluştuğu, nasıl gelişeceği konusunda ortak düşünce yok. Madde ve kuvvetlerin yapı taşları konusunda da ortak düşünce yok. Evrendeki kütlenin çoğunu oluşturan Karanlık Madde var mı yok mu kesin değil. Evrendeki enerjinin çoğunu oluşturan Karanlık Enerji de anlaşılabilmiş değil. Bütün bunların sonucunda ortada farklı farklı gruplar, tamamen farklı yaklaşımlarla birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
1905’ten 1970’lere kadar olan süreçteki çalışmaların tam tersi bir durumda artan hızda fizik dünyası bir yandan büyürken öte yandan da uzlaştırılamayacak şekilde birbirinden uzaklaşıyor, Tıpkı evrenin kendisi gibi.
(*) İzafiyet / Rölativite / Görecelik / Görelilik Komedisi: Türkçe’nin nasıl vahşi insanların elinde bir deneme tahtasına dönüştüğünü anlamak için sadece Görecelik Kuramı terimine bakmamız yeterli. İzafiyet Nazariyesi olarak hayatına başlayan terim, fazla Arapça kelime içerdiği için yeni ümmetimiz Batı medeniyeti dahilindeki Rölativite Teorisi’ne çevrildi. Ancak bu da fazla Frenkçe koktuğundan sonra Görecelik Kuramı oldu. Ancak son 10 yılda Türkçe’nin bir yaz boz tahtası olduğunu düşünen en iyi bilen bir ekip görecelik kelimesini beğenmeyip kendi mantıklarına göre daha doğru bir icatta bulunarak görelilik kelimesini uydurmuşlar. Cahilce bir icat çünkü 50 sene oturmuş bir terimi akılsızca çöpe atmaya kimsenin hakkı yok. Uydurukça da olsa dile giren, kullanım kazanan kelimeler alınıp satılamaz. Ama yegane bilgi kaynağı Wikipedia, onun da Türkçe sürümü Vikipedi olduğundan, Wiki’yi kontrol eden dili de kontrol ediyor. Şimdilik Görelilik Teorisi ama bu, terimin son halini bulduğu anlamına işaret etmemekte. Her şeyi biz daha iyi bilir diyen yeni bir grup bunu da sabote edebilir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.