Emperyal zulmün kabulünde “insanlığın düşüşü”

Sadık Uslu Kuran-ı Kerim’in insanların çarpık düzenlerine yaklaşımını bu yazısında hatırlatıyor.

Emperyal zulmün kabulünde “insanlığın düşüşü”
Son Güncelleme: Whatsapp

25 Şubat 2025   Sadık Uslu

Kur’an-ı Kerim, insanın ahlaki ve manevi potansiyelini göz ardı ederek hayvani bir düzene bile riayet edemediği durumları çarpıcı bir şekilde ele alıyor. Bunlardan biri de insanın “hayvandan daha aşağı” bir konuma düşebileceği vurgusudur.

Furkan Suresi 44. ayetin devamında, “Hayır, onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca onlardan daha şaşkındırlar” olarak geçerken, Enfal Suresi’nin 55. ayetinde “Allah katında yeryüzündeki canlıların en kötüsü, inkâr edenlerdir” diye ifade edilir. Tin Suresi 5. ayetin devamında ise “Sonra da onu aşağıların aşağısına indirdik” diyerek insanlığın sapma potansiyeline işaret ediliyor.

Bu ayetler bize, insanın akıl ve irade gibi üstün yeteneklerini kötüye kullandığı zaman, hayvanların bile gerisinde şaşkınlık ve sapkınlık haline sürüklenebileceğini haber veriyor. İlk bakışta sert bir itham gibi görünse de, bu ifadeler, insan doğasının hem yüceliğini, hem de kırılganlığını açığa vuruyor.

Hayvanlar alemine baktığımızda ise, davranışlarının temelinde olağanüstü bir genetik akıl görürüz. Biyoloji bilimi, bu aklı “içgüdü” olarak tanımlar. Hayvanlardaki içgüdü, türlerin hayatta kalmasını ve ekosistemin dengesini sağlayan bir rehberlik mekanizması gibidir. Bu bağlamda sergiledikleri davranışlar, bilinçli bir muhakemeden ziyade, yaratılışlarına işlenmiş bir zekânın sonucudur. Bu genetik akıl, öyle hassas bir düzen kurmuştur ki, bir baykuşun gözlerini andıran deseniyle zayıf bir kelebek bile avcılardan korunabiliyor ve yine ağaç dalına benzerliğiyle bir böcek, hareketsiz kalarak kamufle olabiliyor. Hayvanlar, bu zeki tasarımları nedeniyle tüm kaynakları tüketmekten veya kendi türlerini yok olmanın eşiğine getirmekten uzak kalmayı başarabiliyor. Besin zinciri, bu programlamanın bir yansıması olarak, dengeli bir döngü içinde işler. Hayvanlar, bu bağlamda, aşağılanmaz, çünkü onlara verilen bu genetik akıl, varlıklarının amacına hizmet eder.

 

İnsanlık ise bu doğal düzenin ötesinde bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel; akıl, irade ve soyut düşünme gibi yetilerdir. Ancak; Kur’an-ı Kerim, bu potansiyelin, vahye kulak tıkandığında, akıl tefekkürden uzaklaştığında ve irade kötülüğe yöneldiğinde, insanı hayvanların bile gerisine düşürdüğünü vurguluyor.

Dünya sisteminde bu düşüş, özellikle emperyal devletlerin eliyle gerçekleşen zulümlerle somutlaşıyor. Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları, milyonlarca insanın ölümüne yol açan dünya savaşları, Filistin topraklarında onlarca yıldır devam eden İsrail işgal ve katliamları, Esed rejiminin Rusya ve İran desteğiyle hapishanelerde uyguladığı sistematik işkenceler, Uygur Tüklerine toplama kamplarında yaşatılan eziyetler, Rohingya Müslümanlarının Myanmar’da katledilmesi, Guantanamo hapishanesindeki insanlık dışı muameleler, Afrika’daki sömügeci faaliyetler, orman yangınları ve iklim krizinin Batı merkezli endüstrileşmeyle tetiklenmesi, insanlığın genetik bir zorunluluktan değil, bilinçli bir tercihten doğan vahşetleridir.

 

İnsanlık, emperyal devletlerin aklıyla ürettiği teknolojiyi ve iradesiyle aldığı kararları, mazlumları ezmek ve çevreyi yok etmek için kullanmıştır. Bu vahşetler, insanın genetik bir programa bağlı olmadığını, özgür iradesiyle hareket ettiğini gösteriyor. Dolayısıyla; Kur’an-ı Kerim, bu özgürlüğün hakikati reddettiğinde, bir şaşkınlık ve sapkınlık kaynağına dönüştüğünü anlatıyor. Hayvanlar, genetik akıllarıyla yaratılışlarının gereğini yerine getirirken tutarlıdır; insanlık ise, emperyal hırslarla vahyi görmezden geldiğinde, kaosa, zulme ve yıkıma sürükleniyor. Bu da, “hayvandan daha aşağı” ifadesinin temelini oluşturuyor. İnsanlık bu şekilde potansiyelini heba ederek, hayvanların doğal düzeninden bile mahrum bir konuma düşüyor.

 

Felsefi ve teolojik açıdan, insanın içine düştüğü bu ikilem uzun süredir tartışma konusudur. Aristoteles, insanı “akıl sahibi hayvan” olarak tanımlarken, bu aklı kullanma sorumluluğuna dikkat çeker. İslam düşüncesinde ise, akıl ve vahiy, insanı hayvani düzeyden ayıran iki temel unsurdur. İbnü’l-Arabî, insanın hem Rahman’ın halifesi hem de nefsine esir olabilen bir varlık olduğunu belirtir. Kur’an-ı Kerim’de geçen bu husus, bu ikiliğe eleştirel bir ayna tutar: Akıl ve irade, insanı yüceltebileceği gibi, kötüye kullanıldığında onu “hayvandan daha şaşkın” ve “daha sapkın” bir hale de indirebilir. Biyolojik bir perspektiften bakıldığında ise, hayvanların genetik aklı, ilahi bir programlama olarak görülebilir; bir buklemunun bulunduğu zeminin rengine bürünmesi, bir kelebeğin yaprak görünümlü kamuflajı, bu zekânın şaşırtıcı örnekleridir. Ancak insanlığın bu programdan bağımsızlığı, ona hem inşaa etme gücü, hem de yıkıcılık kapasitesi veriyor.

 

Filistin’de İsrail’in bombaladığı hastaneler, Srebrenitsa’da emperyal sessizliğin gömdüğü toplu mezarlar, bu yıkıcılığın zamanımızdaki en acı kanıtlarıdır. Hayvanlar, genetik akıllarıyla çevrelerine uyum sağlarken, insanlık, emperyalizmin güdüsüyle çevresini ve mazlum halkları yok etme noktasına gelmiştir. İnsanlığın düştüğü bu seviye, Kur’an’-ı Kerim’in “daha şaşkın” ve “aşağıların aşağısı” nitelemelerini somutlaştırıyor. İnsanlık, kendisine verilen üstün yetenekleri, kendi felaketine ve düşkünlerin acılarına yol açacak şekilde kullanmıştır.

 

Kur’an-ı Kerim’deki bu vurgu, çağımıza yönelik bir uyarı ve aynı zamanda bir davettir. İnsanlığın, özellikle emperyal devletlerin eliyle sürdürdüğü savaşlar, soykırımlar, işkenceler ve çevre tahribatı, insanın hayvandan daha aşağı bir konuma düşebileceğinin yansımaları gibidir.

Acaba; insanlık olarak, bizler, elimizdeki bilgiyi ve gücü, hayvanların bile sahip olmadığı bir şuursuzlukla mı kullanıyoruz?

Bu sorun, kişiselleştirmeden çok, hepimize yönelik bir tefekkürü hak ediyor. Kur’an-ı Kerim, insanı yeniden vahye ve akla dönmeye çağırıyor. Çünkü, ancak bu rehberle, insanlık, bu düşüşten kurtulup yaratılışının amacına ulaşabilir. Sonuç olarak, bu ayetler insan doğasının trajik bir acziyetine işaret ediyor.

Akıl ve irade gibi üstün yeteneklerle donatılmış bir varlık, bu yetenekleri emperyal hırslarla kötüye kullandığında, hayvanların bile gerisine düşüyor. Kur’an-ı Kerim, bize hem bir uyarı hem de bir umut sunuyor. Eğer, potansiyelimizi doğru kullanırsak, insan olmanın erdemine yönelik bir konuma yükselebiliriz.

Esas soru şu: Emperyal zulmün kabulünde bu çağrıya kimler, ne kadar kulak verebilir?

 

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

canlı casino siteleri papyonshop.com ofis taşıma parça eşya taşıma evden eve nakliyat nakliyat deneme bonusu veren siteleri canlı casino