Yazarımız Sadık Uslu 21. yüzyılda dünya güçlerinin siyasi yaklaşımlarını ele aldığı yazısında sistemik akıl kavramını inceliyor.
20 Ocak 2025 Sadık Uslu
21. yüzyıl tarihe lojistik hatların değiştiği yeni bir dönem olarak geçmeye hazırlanıyor. Doğu, batı, güney kuzey… Sil baştan.
Dünya jeopolitiği güç merkezlerini kuzey yarımkürenin orta kuşağında konsantre etti. Bu gerçek, tarih boyunca değişmedi. Büyük Hun imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Rönesans ve Reform hareketleriyle aydınlanan kıta Avrupa’sı ve Amerika Birleşik Devletleri…
Bu hat, sırasıyla doğudan batıya göç eden hegemonyanın istikrar hattı oldu. Nihayet şimdi de Çin Devleti aynı bayrağı devralmanın heyecanını yaşıyor. meritbet
Ticaret yollarının kadimliğinin altında yatan bu dinamik doğru anlaşılmalı. Orta kuşağın güney ve kuzeyine dair doğal sınırları aşamama durumu, ticaret yollarını yarımkürenin belli alanlarına hapsederek uygarlığın lojistik kaderini belirlemiş oldu. En azından bugüne kadar böyle seyretti.
Devletlerin kaderi bu denklemin neresinde?
Devletlere atfedilen “kadimlik” payesi; lojistik hatların kaderi disiplinini içselleştirmeleri marifetiyle sağlanmış halde. Nitekim; bu devletler, yıllardır birbirine devrettikleri hegemonya ile varlıklarını sürdürmeyi başarabildiler. Bu denge üzerinde varlığı hissedilen bir “akıl” da var elbet. Hem bilinen tarihte, hem de arkeolojik kazılar sonucu elde edilen bulgulardan bunu anlıyoruz.
Devletlerarası güç dengeleri ve hegemonik geçişler nasıl oluyor?
O halde, tarih ve öncesini de kapsayan bir bakışla, dünya sistematiğinin bu yönünü analiz edelim.
Sistemik Akıl ve Yapısal Realizm
Yapısal Realizm; uluslararası sistemin kendi başına bir “akıl” ya da düzenleyici bir güç olduğunu öne süren yaklaşımdır. Kenneth Waltz ve Mearsheimer bu akımın öncüleridir. Esasen bu bir teoridir ve gerçeğe de oldukça uygun görünüyor. Zira bazı organizmaların aralarında ortak yaşam düzeni oluşturdukları simbiyotik yaşam formlarını andırıyor.
Bu bağlamda güç dengeleri uluslararası kurumlar ve normlar hegemonik geçişleri yönlendirebilir. Burada sistemik akıl, doğrudan bilinçten ziyade, yine sistemin kendi işleyişinin ve devletlerin birbirine karşı politikalarının bir sonucu olarak görülür. Böylece sistemin kendi dinamikleri içinde, gücün (hegemonyanın) barışçıl bir şekilde devri mümkün olabilir. Yapısal realistler uluslararası sistemin kendisinin akıl ve dünyayı tanzim edici nitelikte bir güç olduğunu benimsemişlerdir.
Günümüz hegemon devletlerine baktığımızda aralarındaki güç devrinin bu tanımlama içerisinde kabul edilebilmesi koşulunda, inisiyatif alma kabiliyetlerinin sınırlı olabileceğini düşünebiliriz. Ancak; konjonktür karşımıza oldukça karmaşık ve kompleks sonuçlar da çıkarabilir.
Hegemonun Bilinçli Stratejisi
Hegemon devlet, gücünün zayıfladığını öngörerek yeni yükselen güçle işbirliğine gidebilir. Onun yükselişini yumuşak bir şekilde yönetmeyi seçebilir. Bu seçilim herhangi bir çatışmaya girmeden, mevcut sistemin devamlılığını sağlama ve kendi çıkarlarını koruma amacıyla tercih edilir. Tabi bu durum hegemon devletin stratejik akıl yürütmesi sonucunda gelişir. Dolayısıyla; burada sistemin aklından ziyade, bu güçlerin birbirine karşı stratejik davranışları belirleyici olur.
Bu yaklaşımdan ABD’nin Çin Devleti’ne karşı tutumu analiz edilebilir. Bu devletlerin aralarındaki ilişkinin tam olarak böyle olmadığı bellidir. Ancak; geçmiş yıllarda Britanya İmparatorluğu’nun hegemonyasının bu stratejiye yakın bir şekilde ABD’ye devrettiğini söyleyebiliriz.
Uluslararası Kurumlar
Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, FED gibi uluslararası kurumlar güç dengelerinin barışçıl yollarla değişmesini isterler. Bu kurumlar çeşitli diyalog, konferans ve oturum gibi platformları organize edebilirler. Böylece potansiyel çatışmaları önleyerek hegemonik geçişleri yönetebilirler. Bu yönetişim kendini sistemik bir akıl şeklinde gösterir. Bu, kurumsal mekanizmaların işleyişi ya da kurumsal akıl olarak da kabul görebilir.
Burada Hegemon devlet ve yeni yükselen güçlerin alacakları inisiyatif yeni konumlarını ve aralarındaki hiyerarşiyi belirgin hale getirecektir.
Küresel Elitler ve Ekonomik Çıkarlar
Dünya ekonomileri ve küresel ticaret üzerinde etkisi olan elitler ve çok uluslu şirketler, hegemonik güç geçişlerini yönetebilirler. Çünkü; ekonomi ve ticaret yollarının güven altında olması için savaştan ziyade istikrar isterler. Tabi; bu istikrarın, uyumlu çalışabilecekleri hegemonun jandarmalığında olması şartıyla…
Mevcut sistemin devamlılığı için küresel elitler ve çok uluslu şirketler öncelikle barışı teşvik ederler. Bu anlamda hegemon gücün devri de daha yumuşak bir geçişe zemin oluşturur. Burada küresel nitelikte bir üst akıldan söz edilebilir.
Günümüz dünyasının hegemonu ABD ile bu akıl arasında bir pazarlık olduğu, ABD’de yaşanan olaylardan da anlaşılabilir.
Kültürel ve İdeolojik Yayılma
Kültürel ve ideolojik etkiler de hegemonik geçişin dozunu belirler. Eğer yeni yükselen güç, mevcut hegemonla yakın kültür ve ideolojik bakışa sahipse; geçiş daha ılımlı veya az çatışmalı olabilir. Bu yönlendirmede bağımsız bir akıldan ziyade kültürel ve ideolojik akıl yürütme öne çıkar.
Her ne kadar kültürel ve İdeolojilerin benzerliği üzerinden hegemon geçişlerinin daha kolay olabileceğini düşünsek de; tarihteki geçişlerde benzerliklerden ziyade zıtlıklar etkili olmuştur. Hatta birbirine yakın kültür ve ideolojilere sahip devletler farklılaşmaya yönelik din ve benzeri değerleri üzerinde farklılıklar üretmişlerdir. Dolayısıyla hegemonun kendine benzer yapıdaki yükselen güçle arasındaki geçişin kendini tamamlama ihtimali oldukça zayıftır.
Sonuç olarak, akıldan kastettiğimiz şeyin doğrudan bir insan aklı, bilinci veya niyeti olmadığı, küresel sistemin, kurumların, ekonomik çıkarların ve kültürel ideolojik tüm etkilerin toplamını içeren bir dinamiğin varlığı olduğu anlaşılmalıdır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.