Kanlı cinayet örgütünün kadın lideri yakalandı. Ancak yazarımız A. Galip Gümüşdere’ye göre buz dağının görünmeyen derinliği var.
A. Galip Gümüşdere
Solcu ve mezhepçi terör örgütü DHKP-C’nin kadın lideri Gülten Matur, Milli İstihbarat Teşkilatı ve emniyet ortak operasyonuyla bu sabah İstanbul’da saklandığı gizli konumda yakalandı. MİT tarafından yürütülen istihbari çalışmalar sonucu firari terörist Matur, yurt dışına çıkma arayışına girince yakayı ele verdi.
Daha önce “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan hakkında yakalama kararı bulun Gülten Matur‘un MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü ortak operasyonu sonucu sabah İstanbul’da yakalanması son yıllarda sol terör örgütü DHKP-C etrafında kurulan çemberin sonuçları arasında. DHKP-C, özellikle varoşlardaki fakir Alevi vatandaşlarımızı istismar ederek ve vaadlerde bulunarak kendi içine alma çabasındayken son yıllarda daha geniş tabana yönelmeye başlamıştı.
Gezi Olaylarında ölenlerin hepsi azmettirilerek polise saldırtılan varoşlardan gelen fakir Alevi gençler oldu. Bu gençlerin sözde intikamı adına çıkan örgüt, Cumhuriyet Savcısı Kiraz’ın şehid edildiği terör eylemini de yapmıştı. Bu terör eylemine baro üyesi avukatların operasyonel destek vermelerinin ortaya çıkmasıyla Marksist-Leninist silahlı terör örgütü DHKP-C’nin geniş etki alanı da gözler önüne serilmişti.
DHKP-C katilleri varoşlarda bir güç gösterisinde
DHKP-C varoşlarda mezhepsel tahakküm kurmak amacıyla sahte bir “Alevi savunucusu” rolü de üstlenebilmekte, Alevilere dokunan Sünnilerin bir liste dahilinde öldürüleceği sözü vermekte. Alevi nüfusun ezici çoğunluğu devlet yanlısı olmasına karşın mevcut eğitim sisteminin hala inançlı vatanseverden çok deist Batı yanlısı insan üretmesiyle sempatizan ve sonrasında militan bulabiliyor.
Örneğin Türkiye’yi çok etkilemiş olan Mersin’deki Özgecan Aslan‘ın vahşice tecavüz edilip öldürüldüğü cinayeti, cinayet zanlısının bir dönem sağ siyasete ilgisi de kullanılarak bir Solcu/Alevi’nin bir Sağcı/Sünni tarafından öldürülmesi, bir mezhep cinayeti olarak sunulmuştu. Devlet içine sızmalar sayesinde cezaevine silah sokulup cinayet zanlısı Suphi Palandöken‘i İzmir’den Adana cezaevine nakledilmişi tetikçi Gültekin Alan‘a öldürterek, aşırı uç kesimlere bir tür adalet sağlandı algısı oluşturulmuştu.
Benzer bir sapıkça adalet sağlama girişimi de Gezi Olayları‘nda sol örgütlerin suçlu ilan ettikleri polis memurlarına karşı yeterince sert olmamakla eleştirilen Şehit Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz‘ın katledildiği eylemle yapılmış, üye devşirmeye çalışılan varoşlara “bakın intikam alıyoruz, hakkınızı biz savunuyoruz” sinsi mesajı yollanmıştır. Oysa DHKP-C üyelerinin bu yıl yaptıkları itiraflarda, örgütün propaganda endişeleri nedeniyle Berkin Elvan kurtarılabilecekken ölmesine örgüt militanlarının neden olduğu ortaya çıkmıştır. (Uyanan İnsan not: Bu konudaki haberimiz için tıklayınız.)
Unutulmaması gereken Alevi vatandaşların ezici çoğunluğunun bu örgüte karşı olduğu, örgütün de Marksist-Leninist bir örgüt olduğu, Marksizm-Leninizm’de bırakın mezhebin, inancın, dinin, ailenin bile yerinin bulunmadığı gerçeğidir. PKK olsun, FETÖ olsun, DHKP-C olsun inanç ve etnik kökeni sadece kullanan, küresel sapık şeytani ideolojilere bağlı cinayet şebekeleri oldukları unutulmamalıdır.
DHKP-C’nin gerek yargıda gerekse tabipler arasındaki sempatizan grubunun yanısıra siyasette de etkisi var. Zamanında DHKP-C sempatizanı hatta üyesi olmuş şahısların sol partilerde hatta CHP’de etkin konumlara gelmeye çalıştıkları bilinen bir gerçek.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da DHKP-C’nin kurucularından Ümit Kaftancıoğlu ailesinin gelinidir ve tıp doktoru kariyeri polis tarafından ele geçirilen sol teröristlerin işkence gördüklerine dair raporlama üzerine kurulmuştur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Canan Kaftancıoğlu için şüpheye sebep vermeksizin “DHKP-C militanı” ifadesi kullanmış ve anamuhalefet partisindeki en güçlü ikinci kişi olan Canan Kaftancıoğlu bu açık suçlama karşısında hukuki sonuç elde etmemiştir.
Örgüt ile CHP arasındaki etkileşmeler, tıpkı HDP için PKK’nın siyasi kanadı dendiği gibi CHP için de DHKP-C’nin siyasi kanadı suçlamalarını gündeme getirmişti.
DHKP-C’nin bir paralel solcu derin devlet yapılanmasının çok net sınırları olmayan kolu olduğu düşüncesi analistler arasında daha yaygın. Bunun iş dünyasında, varoşlarda, mezhepçi oluşumlarda, solcu örgütlerde, devlet içinde, medya, yayıncılık, adalet ve sağlık sektörlerinde ve siyasi partilerde görünümü olduğu ve yurt dışındaki istihbarat örgütlerinden stratejik destek aldığı düşünülmekte.
DHKP-C’nin sözde Marksist-Leninist bayrağı. Marksizm-Leninizm, din, mezhep, etnik köken, aile gibi kavramları reddeder ancak bunları eleman toplamak için kullanır
Devletin istihbarat yapısının, MİT’in böylesi bir paralel devlet içi yapılanmaya izin veremeyeceği ve örgütün mutlaka çözülüp çökertilmesi için çaba harcadığı, çok derinlere inmiş bu yapının genel resminin yavaş yavaş belirdiği anlaşılmakta.
DHKP-C’nin esas elebaşlarının yurtdışında, bir dönem Yunanistan Atina yakınlarındaki Lavrion mülteci kampı olmak üzere Avrupa’dan faaliyet gösterdiği, NATO müttefiklerimizin tıpkı FETÖ ve PKK gibi, büyüyen bir Türkiye’ye karşı “koz” amaçlı DHKP-C’ye destek verdikleri de bilinen bir gerçek. Gülten Matur’un bu nedenle örgüt lideri değil, sadece Türkiye içindeki operasyonları yurt dışından ve derin devlet sol yapılanmasından komutlar altında koordine eden bir eleman olduğu düşünülmekte.
DHKP-C katilleri Marksist-Leninist sözde üniformalarıyla
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.