MGK Kırmızı Kitap’ta devlet içinde örgütlenmeye izin verilmeyeceği kararını inceleyen yazarımız Galip Gümüşdere hazır olmadığımız yeni nesil tehlikeyi tarif ediyor.
23 Haziran 2024 Uyananinsan.com A. Galip Gümüşdere
Devletin güvenlik temeli olarak nitelendirilen ve yaygın deyimle “Kırmızı Kitap” denen Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nde hiçbir yapı ya da oluşumun ya da topluğun devlet içinde örgütlenmesine müsaade edilmeyeceği, böylece devlete sızan dini kisveli grupların da kökü dışarıda mahfillerin de kamu kurumlarında yuvalanmasına izin verilmeyeceği anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı üzerine, Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin güncellenmesi için Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bir süredir çalışmaktaydı. Bu çalışmanın ardından belgenin güncellenmesine yönelik görüşler istenmeye başlandığı kamuoyuna yansımıştı. Çalışmanın sonucunda, devlet içinde paralel oluşumlara ve yapılara izin verilmeyeceği yenilenen Kırmızı Kitap’ta net bir şekilde yer aldı.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde bu konudaki tehditlerle ilgili bir güncelleme daha önce yapılmıştı. Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi, içeriği itibarıyla devletin iç ve dış tehdit algılamalarını madde madde ortaya koyan bir belge niteliğini taşıyor ve devlet görevlilerinin buna tam uyması bekleniyor. Belge, güvenlik tehditlerindeki değişikliklere göre belirli aralıklarla güncelleniyor. Belgeyle ilgili güncelleme çalışmaları Milli Güvenlik Kurulu toplantılarından ele alınıp karara bağlanıyor.
FETÖ bir milat olmuştu
Fetullahçı Terör Örgütü FETÖ’nün yargı, askeriye, emniyet, akademi, sağlık, eğitim, mülki idareler gibi kamunun her kademesini ele geçirecek düzeyde 40 yıl boyunca sızması sonucu devlet bu konuda önlem almak zorunda kaldı. FETÖ, yargı darbesi girişimi ardından 11, askeri darbe girişimi ardından 8 yıl geçmesine rağmen emniyette, orduda, yargıda, üniversitelerde, sağlık, eğitim ve mülki idarelerde hala faal. Makine öğrenmesi adı verilen yönteme dayalı Yapay Zeka sistemi FETÖMETRE sayesinde kripto ajanların saptanmasına rağmen daha hala binlerce hainin devlette yuvalandığı biliniyor. Bu nedenle her geçen hafta yeni FETÖ hücrelerine karşı operasyonlar düzenlenmekte.
FETÖ’nün bir yandan yeni üyeler devşirdiği ya da FETÖcü ailelerin içinden gelip devlete yeni giren elemanlar bulduğu da biliniyor. Arkasında önce Derin Devlette hakim olan İngiliz istihbaratı, 1980 sonrasında da Amerikan istihbaratının olduğu, halen Amerika merkezli bir oluşum olmasına rağmen FETÖ ile mücadele daha uzun yıllar devam edecek ve tamamen kazanılmış değil.
Dini cemaat kisvesi altında devlete sızmaya çalışan grupların yabancı istihbaratlar tarafından kullanılması devlete tehlike. Tasavvufi tarikatler ya da Nur cemaatleri geleneği içine sızan yapılar İslamiyeti yayma adı altında karizmatik bir liderin çevresinde çıkar peşine düşüp ardından yabancı istihbaratların kontrolü altına geçebiliyor.
Burada sorun hangisinin tehlikeli hangisinin sorunsuz olduğu ayrımı. Mevcut AK Parti de köken olarak ağırlıkla Nakşibendi Gümüşhanevi tekkesi şeyhi Abdülaziz Bekkine tarafından yapılanan İskender Paşa Camii halkasından, onun devamı Mehmet Zahid Kotku ile ona bağlı Necmettin Erbakan gibi takipçilerinden gelmekte. İskenderpaşa siyasi ve devlet içinde örgütlenmeyi önemsemekteydi, doğru, ancak gizli bir yapı değildi ve devleti kripto elemanların darbesiyle ele geçirmek gibi bir amaç gütmemekteydi. Siyasi çalışmalarını açık yapıyordu.
Devlet açısından sorun içermeyen, devlete sızmayı düşünmeyen ancak siyasi olarak ya da kamuoyunda etki olarak hareket etmek isteyen cemaatlere MGK Kırmızı Kitap maddesinin baskı olarak kullanılıp kullanılmayacağı bir soru. Derin Devlet’in laik kanadı bütün Müslüman grupların yasaklanmasından yanaydı ancak devlete sızma yapmayan ve açık çalışan oluşumların yasaklanması, anayasa ve insan haklarına aykırı düşebilmekte.
Kimin tehlike olduğu önemli
1999’da eski içişleri bakanı Tantan’a göre PKK’dan daha tehlikeli olarak nitelenen Adnan Oktar grubu, devlet görevi olmayan, 200-300 zengin çocuğundan oluşuyordu. Devlete sızma boyutu olmayan, arkasında yabancı devlet istihbaratı bulunmayan, ticari boyutu “kebapçı cirosu düzeyinde” denen, babadan kalma daireleri satıp bedava dini yayın yapan bu grubun A9 kanalının, devlet yanlısı, güvenlikçi sesi bol çıksa da devlet üzerinde etkisi yoktu. Arkasında yabancı devlet çıkmadı. İçinde casusluk, cinayet ve ekonomik suçlar dahil çok sayıda suç iddiasına dayalı dev bir operasyona rağmen sonunda ayıp olmasın diye husumetli eski üye beyanlarına dayalı “binlerce yıllık” hapislere çarptırıldılar. Muhtemelen konu unutulunca çıkacaklar. Bu da hangi dini grubun güvenlik açısından tehlikeli olup olmadığının belirlenmesinin, kimin hedefleneceğinin en az Kırmızı Kitaptaki kavramlar kadar önemli olduğunu gösteren bir örnek.
Hangi suçlamanın yapıldığı önemli
Daha önce FETÖ konusunda uyarı yapan aşırı laik kanattan kişileri halkın dikkate almamasının nedeni de bu kişilerin önüne gelen her dini grup için aynı şeyi söylemesindendi. Şimdi “biz uyarmıştık” diyen pek çok emekli asker, o dönemlerde diğer her dini görünümlü grubu, hatta bireyi de suçlamaktaydı, hatta başörtülü dindardır diye asker annelerini dışlamaktaydı. O dönemde FETÖ dini haklar söylemiyle muhafazakar kesimin sempatisini kazanarak bu şemsiyeyi kullanarak ilerledi. Oysa aşırı laik kanadın yapması gereken, sadece FETÖ’ye odaklanıp, onların doğrudan faaliyetlerini ifşa etmeleri, “Müslümanların hepsi aynıdır” zihniyetini bırkmalarıydı. Öyle yapsalar FETÖ muhafazakarların ve halkın arkasına saklanamaz, 1980’lerde engellenebilirdi. Bu da hedefin doğru olduğu ama suçlamanın yanlış olduğu bir örnek.
Mezhep tek başına tehlike değil
Ülkemizde devlet içinde etnik ve mezhepsel yapılanmalar da eskiden beri izlenmekte ve engellenmekte, bazen göz yumulmakta. Devlet eski zamanlardan bu yana Türk kökenli bile olsa Alevi yapılanmalarından hoşlanmıyor, kendilerine yapılan haksızlıklar sık sık Alevi kökenli vatandaşlarca dile getiriliyor. Buna rağmen özellikle Alevi demografide örgütlenen aşırı sol DHKP-C örgütünün devlette, özellikle de yargıda ve toplumsal kuruluşlarda varlığı, istihbarat kaynakları bilinmekte.
Devlet içinde yakın dönemlere kadar büyük ağırlığı olan bir demografik grup da dönmeler ya da Sabetayistler denen 17. yüzyılda kendilerinin hukukundan sorumlu Hahambaşılığın haklarındaki ölüm fetvasından kurtulmak için Müslümanlığı seçen kripto-Yahudi vatandaşlarımızdı. Önemli konumlarda, devlet noktalarında görev alan ve hala etki sahibi olan bu grup 1960 yılına kadar mezarlıkların ayrılması ve isimlerin listelenmesiyle takip altındaydı ancak 27 Mayıs ihtilali sonrasında Gladio derin devleti izlemeye son verdi. Etkilerinin özellikle İspanya ve Portekiz’den vatandaşlık hakkı kazanmaları ardından azaldığı bilinmekte.
Etnik gruplar tek başına tehlike değil
Devlet, geleneksel olarak Sünni Kürtler konusunda bir engelleme yapmasa da aşırı sol, PKK sempatizanı, Kürt milliyetçisi, Batı istihbaratlarına yakın Kürt demografisinin üniversitelerin haricinde devlette yapılanmasına, birbirini kayırmasına iyi gözle bakmamakta. 19. yüzyıl sonundan bu yana devlet istihbaratında kullanılan Çerkez demografik varlığı, onların sadece Türk devletinde değil Suriye, Ürdün, hatta Amerika’da bile istihbaratlarda etkin olduğu bilinmekte. Buna rağmen devlet Çerkezleri hiç bir zaman bir demografik sorun olarak görmedi ve çoğu zaman devletin doğal kolu olarak değerlendirdi. Aynı şekilde Sünni Zazalara da yine devletin güvenilen diğer doğal kolu olarak bakılmakta.
Diğer yandan genel amaçları devletlerde ağırlık kurmak olan Mason locaları, Atatürk’ün yasakladığı dönem haricinde Paris büyükelçimiz Yirmisekiz Mehmet Çelebizade Said Efendi’den bu yana ikiyüzelli yıldır sızmakta. Onbinlerce üyesi olan ve ülkeye yayılmış kökü dışarıda bu örgütlerin devlette, üniversitelerde, ekonomide büyük ağırlığı var. Başbakanlar, bakanlar Mason teşkilatı üyesi oldu. Son dönemde Masonluk konusu gündeme getirilmese de özellikle Batı hakimiyeti yanlısı bu yapıların güvenlik, ekonomi ve eğitimdeki yoğun ağırlığı bilinmekte.
Masonluğun alt kategorileri olarak görülen Rotaryen ve Lions yapıları da sosyal faaliyet, hayır işi ya da yeni lafla “iyilik” faaliyetleriyle sık sık ön planda. Anadolu’daki kentlerde yerel klüpler kurularak buraların İslamsızlaşmasında, dine alternatif hayır işi pazarında etkinler. Ayrıca köyden kente göç eden ailelerin zenginleşen ya da profesyonelleşen çocukları da burjuvazide yer almak için bu teşkilatlarda görev alıyorlar.
İslamiyet dışında dinleri kullananlar da ülkemizde örgütlenmekte. 1950’li yıllarda satanist Alaister Crowley ve bilim kurgu romancısı Ernst L. Hubbard tarafından California’da tasarlanan uzaylılara tapınma dini Scientology, Tom Cruise, John Travolta gibi ünlü isimlerle Amerika’da hızla yayıldıktan sonra Türkiye’ye de gelmiş ve çalışmalarını son 20 yılda başlatmıştı. Yine 1950’lerde Jorge Angel Livraga Rizzi adlı Arjantinli bir Mason tarafından başlatılan Yeni Yüksektepe adlı örgüt daha önce Türkiye’de arama-kurtarma teşkilatı görünümlü paramiliter bir gençlik örgütü kurmuş, Türkiye’nin elit kesimine sızmaya başlamıştı.
Ülkemizde küçük küçük ispirtizmacı, UFOcu, ezoterik ve Satanist gruplar da var. Nitekim sonradan FETÖcülerin yargısına karıştığı için aklanan Ergenekon, yani eski Gladio derin devlet teşkilatı da hem Türk Ortodoks kilisesi hem de Agarta ezoterik yeraltı uygarlığı inancına dayalı dini yapıları kullanmıştı. Bölgede ağırlığını artırmaya başlayan ve en son Ermenistan’a silah yollayan Hindistan‘ın istihbaratı da Türkiye’de son 20 yıldaki bazı para oluşumlarının desteklediği, “Yoga grupları”, “kişisel gelişim” tarzı yapılanmalarla hemen her alanda özellikle elit kesimlerde faaliyet yapıyor.
Kuşkusuz ülkemizdeki geleneksel yabancı din faaliyeti deyince akla Hristiyan misyonerliği gelir. Bazı açık çalışan ve fazla ilerleyemeyen Evangelik Protestan cemaatlerini bir yana bırakırsak Türkiye’de Hristiyanlar en üst derece gizlilik içinde kripto üyelerle yayılıyor ve hemen her faaliyetleri yabancı devlet istihbaratlarıyla iç içe. Bunu bizzat ABD Başkanı tarafından istenen Amerikan istihbaratı bağlantılı Kürtlerin Hristiyanlaştırılması hedefli Rahip Brunson vakasında da yaşadık ancak Evangelist oluşumlar çok daha yaygın.
Bir dini örgüt üyesi olmak, farklı bir etnik gruptan, mezhepten olmak, farklı siyasi düşünceler taşımak insanın en doğal hakkıdır. Bunlara aidiyete dayanarak insanların devlet görevi alması ya da devlet içinde olmasa da devlet bağlantılı savunma sanayii gibi, stratejik araştırmalar gibi noktalarda bulunması engellenemez. Ayrıca devletin kendini sadece sağ görüşlü, dini gruplara ait olmayan Sünni Türkmenlerle sınırlaması da ülke yönetiminin kapsayıcılığı, istihbarat alma, toplumu etkileme ve devlette düşünme zenginliği oluşturmaya engel olduğundan mümkün değildir. Bununla birlikte grup mensuplarının bir araya geldiğinde birbirini kayırması, kararlarında yanlı olması, hatta devletin başına çorap örmesi de gerçek bir tehlikedir.
Bu durumda yapılması gereken devlet veya devlet bağlantılı kritik noktalarda görev alacak Türk vatandaşının aidiyetini korkmadan bildirebilmesi, bunun aleyhinde kullanılmayacağını ve sızdırılmayacağına güvenmesi, devlete taahütte bulunması, devletin de sadece sınırlı sayıda güvenilir kesimince bunu saklı tutmasıdır. Ama bu taahüdünün aksine, kayırma, hizipleşme, gizli işler yaptığı saptanır, hele hele gizli gruplara ve cuntalara katılırsa devlet en sert biçimde hesap sormalıdır.
Geleneksel sızma yapıları olarak görülen dini cemaatler, tarikatlar, Masonluk, ezoterik örgütlerin, azınlık etnik ve mezhepsel yapılanmaların ötesinde 21. yüzyılda yepyeni bir grup, yeni bir tehlike olarak karşımıza çıkıyor. Diğerlerinden daha iyi örgütlü, görünmez, tehlikeli olan bu grup, sadece belirli çıkarlar elde etmek ya da devleti ele geçirmek hedefini değil devleti, halkı, hatta insanlığı yok etme hedefli. Bu grup, bütün dünyadaki en güçlü ve uluslararası örgüt haline gelmiş, ardında küresel elitlerin trilyonlarca dolarını almış, ordulara, polis teşkilatlarına, dini hiyerarşilere, derin devletlere sızmış LGBT lobisidir.
Türkiye’de hızla yayılan, okullarda, eğlence mekanlarında, gençliğin devam ettiği yerlerde, medyada, özel sektörde ilerleyen uluslararası bağlantılı bu teşkilat, küresel elitlerin bitmez tükenmez mali kaynaklarıyla hızla ilerlemekte. Bir yandan kendilerinden insanlar devşirmekte, devlet içine, hükümete sızmaya çalışmakta, diğer yandan insan hakları bahanesiyle aileyi ortadan kaldıracak “toplumsal cinsiyet” kavramını ve bunun normal cinsiyete eşitliğini sokan İstanbul Sözleşmesi gibi anlaşmaları, yasaları TBMM‘den geçirmekte. LGBT lobisi 21. yüzyılda gerek Türk devletinin gerekse dünyadaki diğer 200 devletin karşısındaki ana tehlike.
Devlet yabancı istihbaratlara, Masonluk gibi eski yapılara, etnik gruplara, mezhepsel oluşumlara, sol örgütlere aşina. Hatta bunların üyelerini istihbarat içinde barındırma geleneğine sahip. Bunlar eğer fazla güçlenirse, her derin devlet üyesine yakın bir “komplo teorici” araştırmacı-yazarlardan biri tarafından kaleme alınıyor, televiyonda, sosyal medyada yayınlanarak halk tepkisi oluşturuluyor, baskı sağlanarak yukarıdaki hiç bir grubun devlette aşırı güçlenmesine izin verilmiyor.
Ancak devlet yeni nesil LGBT sızması karşısında savunmasız. İkinci Dünya Savaşı sonrasında önce İngiltere’de ardından diğer Avrupa ülkelerinde ve kripto-eşcinsel olan Ronald Reagan’ın dönemi 1980’lerde Amerika’da sapıkların derin devlete sızma operasyonu ve dengeleri ele geçirmeleri oyunu kuşkusuz şu anda Türkiye’de de oynanmakta. Bu konuda klasik devlet yapılarının hiç bir savunma mekanizması yok. Çok hızlı ilerleyen bu alanda eğitilmediğinden pek çok Milli Güvenlik yetkilisi en fazla gülme tepkisi vermekte.
Küresel LGBT lobisi, Eurovision gibi eski Avrupa geleneğinde bile hakimiyetini ilan edeli çok oldu ve konu Recep Tayyip Erdoğan‘ın bir konuşmasında da ele alındı. Her yıl sapık bir şarkıcı belirlenip, asker gibi Eurvision gecesi gay barlarda toplanıp toplu oy veren LGBT lobilerince birinci seçilmekte. 2024’teki şarkıların yarıdan fazlası LGBT teması kullanmakta, İngilitere’nin şarkısındaki dans figürlerinde soyulmuş erkekler birbirlerinin ırzına geçmekteydi. Eurovision dünya sapıklık teşkilatının adeta insanlığa “biz şehri fethettik, direnmeniz anlamsız” mesajı. Üstelik LGBT artık İMF ve Dünya Bankası’nın bir borç verme şartı haline getiriliyor. Afrika ülkelerinden başlayarak bu yıldan itibaren büyük çaplı milyar dolarlık borçlar ancak sapık evlilikleri yasallaştırmak şartıyla alınabiliyor. (TIKLAYIN)
Kısaca Cevat Rıfat Atilhan’ın kaleme aldığı Sabetaycılar, İlhami Soysal’ın yazdığı Masonlar, yeni zamanlarda Gladio, FETÖ ve diğer küresel elit maşalarının yerine artık cepheden saldıran ve her özel sektör, kamu, sivil toplum teşkilatına sızmış bir LGBT lobisi devletlerin önündeki ana tehlike. Bu teşkilat sadece eşcinsel ve kripto eşcinselleri, sapıkları ve sübyancıları gönüllü ya da şantajla kullanmamakta, aynı zamanda özel sektör ve uluslararası fonlar vasıtasıyla para dağıtarak kendi geniş destekçi lobisini oluşturmaktadır. Üstelik sol da, klasik gizli teşkilatlar da, Masonluk ve diğer geleneksel gruplar da şu an topluca LGBT’ye destek sağlamaktadır.
Türkiye sosyal alanda Avrupa’nın çeyrek asır gerisinden geliyor ve hemen aynı adımları atıp, aynı sonuçları elde ediyor. İngiltere’de yıllardır polise eleman alınırken yedide bir zorunlu eşcinsel kontenjanı var. Artık Katolik rahiplerin çoğunluğu eşcinsellerden çıkıyor, Papa bile geçen hafta buna itiraz edince neredeyse istifası isteniyordu. Amerika’da silahlı kuvvetlerde silahlı eşcinseller açıkça kendilerini gösteriyor, Fort Hood gibi bazı ordu üslerinde tecavüz yaygın, itiraz edenler eğitim zaiyatı deyip öldürülüyor. Belçika‘da çocuklar “sapıklardan uzak dur” diyen aileden alınıp eşcinsel “ailelere” teslim ediliyor. Batı’da anaokullarında LGBT sapıklıklarını öğretmeyenler işten atılıyor. Ergenlik öncesi beyinleri yıkanan küçük çocuklar “ben de isterim” dedikleri anda devlet parasıyla, hatta ABD’de bazı spor kulüplerinin desteğiyle cinsel organları kesilerek cinsiyetleri değiştiriliyor. Buna itiraz edenler üniversitelerden, kamu görevlerinden atılıyor. Bu ülkelerin devletleri de toplumları da 25 yıl önce bizden farksızdı ancak süre içinde başkalaştılar.
Devlet öncelikle LGBT lobisine çalışan devlet görevlilerinin, siyasilerin, STK yöneticilerinin ve finansman sağlayan özel sektör patronlarının listesini yapmalıdır. Bunların ilişkilerini incelemeli, klasik yabancı istihbarat bağı aramaksızın haritalar çıkarmalıdır. Çok geç olmadan yeni bir FETÖMETRE tarzı yapay zeka saptama sistemi bu yeni tehlike için oluşturulmalı, ilk etapta sağlık bakanlığı ve aile bakanlığı bunlara elverişli ortam olmaktan arındırılmalı, LGBT’nin topluma yayıldığı ana arterler kesilmelidir.
Kırmızı Kitap gerçekten uygulanmalıdır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.