Yazarımız Burhanettin Akbora Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üyeliği için son vaadlerini inceledi.
11 Haziran 2024 Burhanettin Akbora
Kendini medeniyetle özleşleştiren, soykırıma destek veren Avrupa Birliği’nin ne denli güvenilmez ve kaypak bir uluslararası örgüt olduğu bu hafta yine ortaya çıktı. Avrupa Birliği Komisyonu Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Başsözcüsü Peter Stano, Türkiye’ye karşı Avrupa Birliği’nin hukuki sorumluluklarını yerine getirmesi için Ankara’nın Kıbrıs Rumları’nı adanın hakimi olarak tanıması gerektiğini iddia etti.
Avrupa Birliği Komisyonu Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Başsözcüsü, Brüksel’deki AB Komisyonu’nda Türk gazetecilerle bir araya gelip Türk bayraklı tişörtü ile karşılayıp Türkçe selamlamış, Türkiye’yi çok sevdiğini söylemiş. Soykırım ve katliamlar öncesi Amerika ve Afrika yerlilerine yaptıkları gibi komik gösteriler. Bir de incik boncuk verseymiş, gözlerini açıp “tak tak”, “iyi iyi” deseymiş. Gerçekten Türk gazetecilerin geri zekalı olduklarını düşündüğünden kuşku yok. Oysa çoğu Türk gazetecisi geri zekalı değil.
AB-Türkiye ilişkileriyle ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlayan Stano, AB’nin Türkiye’nin öneminin farkında olduğunu ifade etmiş. “Türkiye’nin Avrupa’ya ihtiyacı var, Avrupa’nın da Türkiye’ye ihtiyacı var. Çünkü birlikte daha güçlüyüz” falan gibi beylik laflardan sonra sadede gelmiş, AB’nin yaklaşımının prensip ve değerler çerçevesinde olduğunu, Türklerin bunlara uymaması halinde ilerlenemeyeceğini yumurtlamış.
Bu gerçekten güzel. Çünkü AB Komisyonu, yani hükümeti, özellikle çalı süpürgeli cadı Ursula’nın liderlğinde, soykırım yapan Siyonist rejime kucak açtı, 40 bin kadın çocuk sivil katleden vahşi katliamcıları yere göğe koyamıyor. KIRK BİN SİVİL. Senin daha ne değerin, ne ilken, ne prensibin ne namusun ne değerin var?
Bazı değerleri ve yükümlülükleri hatırlatalım:
Stano serbest dolaşım konusunda “üye ülkeler arasında Türkiye ile vize serbestisi konusunda ilerlemeye yönelik bir anlaşmanın olmaması, bazı üye ülkelerin muhtemelen bu alanda sorunlar gördüğü gerçeğinin bir yansımasıdır” değerlendirmesinde bulunmuşlar.
Stano, AB’nin Türkiye ile iş birliği yapmak istediğini ancak bunun ilkeler çerçevesinde olması gerektiğini kaydederek Kıbrıs meselesinin bir engel oluşturduğunu söylemiş, “AB’nin bir üyesini tanımamazlık edemezsiniz.” ifadesini kullanmış. Helsinki 1999 zirvesinde ne konuşmuştuk? Hani bu konu olmayacaktı? Hani referandum yapılığ iki taraf anlaşıp Annan Planı dahilinde tek devlet oluşacaktı? Biz destekledik, onlar reddetti. Buna rağmen şımarık Güney Kıbrısı AB’ye aldılar.
Uyduruk iki limandan oluşan bir ülke önünde diz çökersek 37 yaşındaki Stano bizi almayı düşüneceklermiş. Yine yalan söylemeyeceğiniz nereden belli? AB Sultanhamam’da dükkan açsa, üç ayda bütün esnaftan dayak yiye yiye kovulur.
Stano, bir de yeni bir koşul öne sürmüş, “Türkiye AB yaptırımlarına uyar, aynı yaptırımları uygulamaya koyarsa bu, elbette oyunu değiştirir” diyerek Türkiye kızılderilisine incik boncuk dağıtmış. Türkiye’nin AB yaptırımlarını uygulamasının Rusya’yı çok olumsuz etkileyeceğini söylemiş, “yaptırımların uygulanması AB tarafında çok fazla iyi niyet ve güven yaratacaktır. Bu Türkiye’nin adaylığını gerçekten samimi ve açık bir şekilde ifade ettiğinin nihai kanıtı olabilir.” ifadesini kullanmış.
Türkleri çok seven Stano Bey, Türkiye’nin aday ülke taahhüdünü kanıtlamasının kolay ve hızlı yollarından birisinin AB’nin dış politikasına, kararlarına ve eylemlerine uyum sağlaması olabileceğini savunmuş. Ülkemizin yaptırımların etkisizleştirilmesine izin vermemesi gerektiğini belirtmiş.
Türkçede ayıdan post Moskoftan dost olmaz sözü vardır ama Moskof”la dostluk bile Peter Stanoların, Ursula von der Leyen’lerin, Macron’ların sahte Avrupa Birliği’nin güvencelerinden daha sahicidir.
25 yıl evvel Helsinki’de yalan söylediler. Utanmadan hala yalan söylüyorlar.
Ne yazık ki aramızda hala az da olsa Avrupa’nın bu saçma sapan sözlerine inanan var.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.