Cumhurbaşkanlığı Eğitim Politika Kurulu üyesi, AK Parti Erzurum milletvekili, eğitim bilimcisi ve akademisyen yönetici Prof. Dr. Ömer Özyılmaz, Z Kuşağı kavramının toplumlar üzerinde kontrol sağlamak için dayatıldığını ortaya koymakta.
Giriş:
2000’li yılların başında doğan bugünkü genç nesli tanımlamak üzere, bizde ve değişik ülkelerde, ‘Z Kuşağı’ kavramı kullanılmaktadır. Pek çok ülkede bu kavram kullanıldığı için Z kuşağı kavramı uluslararası bir boyut kazanmış bulunuyor. Uluslararası bir kavram olduğu için de kendisine bir cazibe oluşturmuş, insanlar da bu kavrama olumlu ya da olumsuz bir anlam yükleyerek kullanmaktadırlar.
Ülkemizde az da olsa, z kuşağı kavramına olumlu bakanlar hem seküler bir yaşam biçimini çağrıştırmasına hem uluslararası bir kavram oluşuna hem de kavram etrafında oluşturulan kimi özelliklere bakarak, onunla anılmaktan memnuniyet duymaktadırlar.
Bu kavramın temsil ettiği anlayış ve hayat tarzı başta olmak üzere, diğer olumsuz yönlerine dikkat çeken, dolayısıyla kavrama olumsuz yaklaşan geniş topluluklar ise, kavramın bünyesinde taşıdığı çok önemli bazı özellikleri göz önüne alarak hem kavramı hem de o kuşağın insanlarını suçlamakta, o kavramı kendinden bulmadığı, kendisine yabancı bulduğu gibi, o nesli/kuşağı da kaybedilmiş kuşak olarak görmektedirler.
Konunun başında hemen şunu ifade edeyim ki, bugün çeşitli ortamlarda ifade edilen z kuşağı kavramıyla, küçük bir grup hariç, ülkemizde yanlışları ve doğrularıyla o yaşlarda bulunan genç nesli bu kavramla asla bir tutmamak ya da örtüştürmemek gerekir. Çünkü bizde z kuşağının özellikleriyle ilgili olarak yazılanlar, bizim şu ya da bu yaşam biçimine mensup gençlerimizden, araştırılarak ortaya çıkarılmış özellikler değildir. Aksine bizim dışımızda ve bize hep olumsuz bakan, emperyalistler/‘küreselciler’ tarafından üretilmiş, bütün dünyaya olduğu gibi bize de servis edilmiş; bize rağmen, bizim gençlerimize kabul ettirilmek ya da üzerlerine giydirilmek istenen özelliklerdir. Nitekim 1960’lı ve 70’li yıllarda da ‘devrimci’, ‘parkalı’ gibi ithal kavramlarla gençlerimize bazı özellikler yamanmış daha sonra da ülkemiz bir iç felakete sürüklenmişti.
İkinci olarak bu kavramın içeriğini/taşıdığı anlamı, hedeflerini; bu kavramın üretildiği çevreyi, kimlerin ürettiğini, niçin ürettiklerini, kısa sürede bu kavramın bu kadar nasıl yaygınlaştığını, Z Kuşağı kavramıyla nelerin yapılmak istendiğini, az sayıda araştırmacının dışında henüz kimsenin araştırmadığını ve bu kavramla ilgili gerçek bilgilere ulaşılamadığını düşünüyorum. Akademik bazı araştırmalarda da konunun bağlamından kopartılarak daha ruhsuz bir tarzda ele alındığına şahit olmaktayız. Bununla beraber kavram giderek yaygınlaşıyor. Eğer bu kavram ve onu üretenlerin amaçları iyi anlaşılıp doğru bir şekilde analiz edilemez, ülkemizde bu konuda sağlıklı bir pozisyon geliştirilemezse, tıpkı 1960’lı ve 70’li yıllarda olduğu gibi yakın zamanda ayrılıklara, tartışmalara ve çok büyük iç kavgalara bizi sürükleyeceğinden endişe etmekteyim. O yüzden Millet olarak Z Kuşağı kavramını enine boyuna incelememiz ve gerekli pozisyonu almamız gerektiğine inanıyorum.
1- Z Kuşağı Kavramının İçeriği (Muhteviyatı) ve Barındırdığı Tuzaklar:
Z kuşağı kavramının içeriğini çok iyi bir şekilde incelemek, araştırmak ve nüvesindeki gerçeği ortaya çıkarmak gerekir. Zira bu kavramın içerisinde, herkesçe kabul edilebilecek bazı kavramlar arasına yerleştirilmiş tuzaklar vardır. Bunları herkes göremeyebilir. Zaten herkesin görmesini beklemek doğru değil. Bunlar ancak uzmanlar tarafından görülebilecek tuzaklardır. Z Kuşağı Kavramının içeriği ve barındırdığı tuzaklar kısaca şunlardır:
a- Z kuşağı kavramı, millet olarak bizim ürettiğimiz, bize ait olan bir kavram değildir. Bütün dünyada olduğu gibi, bizde de Z kuşağı kavramı, küreselcilerin ABD’de üretip bize ithal ettiği bir kavramdır. Bu durum dahi kavram hakkında bir fikir vermektedir. Zira onlar, ayırım yapmadan dünya gençliğine iyilik olsun diye bu tür faaliyetleri yapmazlar, muhakkak birtakım oyunlar planlamışlardır ki, biz bu çalışmada onları tek tek ifade edeceğiz.
b- Bütün dünyada olduğu gibi, bizde de z kuşağı kavramı, ergenleri ‘tanıtıcı’ değil, ‘tanımlayıcı’ yani o yaşlardaki gençlerin ne olduklarını değil, aksine küreselci çeteler açısından gençlerin ne ve nasıl olmaları gerektiğini ‘sinsice’ anlatan bir kavramdır.
Yani z kuşağı kavramı, bizim gençlerimizin ne olduklarını, hangi özelliklere sahip bulunduklarını, nereden gelip nereye gittiklerini, ergen ve insan olarak nelere ihtiyaç duyduklarını, nelerden hoşlanıp nelere karşı olduklarını, nelere inanıp, nelerden uzaklaştıklarını, kimliklerinin ne olduğunu; bütün bunların ülkemizde araştırılıp ortaya konulan kavram ve özellikler değildir. Bugün Z kuşağı ile ilgili yazı yazanların hiçbirisi böyle bir çalışma yapmamış, hatta böyle bir çalışmadan yararlanmamıştır. Çünkü bizde yapılmış böyle bir çalışma yoktur. Onlar hep ABD ve Batı kaynaklarından okuyup yazmaktadırlar.
c- Z kuşağı kavramı ve bu kavramla ilgili yazılar daha çok emperyalizm açısından, ustaca kaleme alınmıştır. Asıl amaç, ‘küreselciler’ açısından bütün dünya gençliğinin hangi özelliklere sahip olmaları, hangi kimlikle anılmaları, ihtiyaçlarının ne/neler olduğu, nelerden hoşlanıp ya da zevk alıp nelere karşı olmaları, nelere inanıp, nelere taraftar olmaları ya da nelerden uzaklaşmaları, din-vatan-vatandaşlık-millet ve cinsiyet gibi konulara nasıl bakmaları, bütün bu hususlarda hangi anlayış, davranış ve yöneliş içinde bulunmaları gerektiğini anlatan bir kavramdır. Yani Z Kuşağı kavramıyla, zaten eğitim sistemimizde seküler bir anlayışla yetiştirilen dolayısıyla milli/manevi duyguları zayıf olan gençlerimizi, hem bizden daha çok koparmak, hem de onları ulusal ve uluslararası birçok konuda istismara hazır hale getirmek istiyorlar. Diğer bir deyişle bizde ve dünyanın değişik ülkelerinde gençlerde, ‘küeselciler’in belirlediği bazı özelliklerin hâkim olmasını istiyorlar.
Şimdi Z kuşağı kavramıyla küresel çeteler, gençlerimize asıl neleri kabul ettirmek istiyorlar ya da gençlerimizin hangi özellikte olmalarını bekliyorlar, onları görelim.
Ama önce şu tespitleri bir defa daha kısa notlar halinde yapalım:
* Daha önceleri ‘devrimci’, ‘metalci’, ‘popçu’ veya benzer isimlendirmelerde olduğu gibi, bugün de ülkemiz ve dünya gençliği, ithal bir kuşak tanımının peşinde sürüklenmeğe çalışılmaktadır. Bu tanımlamalar ABD merkezli, emperyalist bir faaliyet olarak yürütülmektedir.
* Z kuşağı kavramı ile ilgili çalışmalar, yerli değil, ithaldir. Yani bizde üretilmiş bir kavram değil, emperyalist bir oyunun parçası olarak içimize sokulmuş ithal bir kavramdır.
* Z kuşağı kavramı, bütün dünyada olduğu gibi, bizde de ergenleri ‘tanıtıcı’ değil, ‘tanımlayıcı’ bir kavramdır. Yani ergenlerin ne olduklarını, hangi özelliklere sahip bulunduklarını; nelerden hoşlanıp, nelere karşı olduklarını onlara sorarak değil; emperyalizm açısından hangi anlayış, davranış ve yöneliş içerisinde bulunmaları gerektiğini anlatan bir kavramdır.
2- ‘Küreselci’lerin Z Kuşağında Görmeyi Planladıkları Özellikler:
Emperyalizmin z kuşağına kazandırmak istediği özellikleri kısaca şöyle ifade edebiliriz:
a- Z kuşağı kavramıyla emperyalizm, gençleri sadece anlaşılması gereken insanlar olarak lanse etmektedir. Onların da kendi kültürlerini öğrenme, kendi Milli kimliklerini kuşanma, tarihlerine yakışır birer insan olma, kendi büyüklerine benzeme, anlama, dinleme durumlarının olamayacağını, olmaması gerektiğini; yetişkin neslin onları anlamanın ötesine geçmemeleri, onlara bir şeyleri anlatmaya ve öğretmeğe kalkmamaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Böylece emperyalizm, Z Kuşağı diye isimlendirdiği gençlikle anne-baba ve yetişkin neslin kültürel ilişkisini, anne babanın sadece onları anlama çabasına indirgemektedir. Yani bu kuşağı, anne-babalarının kültürel olarak etkilemelerinin dışına çıkarmaktadır. Çünkü o gençleri etkilemek ve onlara nasıl bir insan olmaları gerektiği hususunu, emperyalizmin belirlemesine açık hale getirmek istemektedirler.
b- Z kuşağı kavramıyla oynanmak istenen oyun, ABD öncülüğündeki Batı emperyalizminin ülkemiz ve dünya gençlerini önce kendi milletlerine, inançlarına, tarihlerine ve dünya görüşlerine karşı yansızlaştırma, ilgisizleştirme, uzaklaştırma ve böylece kimliksizleştirme oyunudur.
c- Şu gerçek gizlense dahi, uzmanı olanlar onu çok iyi anlarla ki, z kuşağı kavramıyla oluşturulmak istenen kimliksiz kimlik; bütün din, kültür, vatan ve milliyetlerin üzerlerini örten, onların üstünde olduğunu iddia eden kimliktir.
d- Z Kuşağı kavramı, Ülkemiz ve yeryüzündeki gençlerin, kendi din, kültür, vatan ve milliyetlerini unutturup, onlara emperyalizmin uygun gördüğü rol ve kimliği yamamayı hedeflemektedir.
e- Emperyalizm, 1960’lı, 70’li yıllarda ürettiği projelerle gençleri kamplara ayırıp, onları birbirleriyle silahlı mücadeleye sokmuş, ülkemizde de büyük bir kıyım yaşatmıştı. Z kuşağı projesiyle de başka bir yöntemle gençleri ele almayı ve bir bütün halinde her milletin gençliğini, kendi milletiyle savaştırmayı planlamaktadır. Eğer bu proje tutarsa, ABD bundan sonra yeryüzünde emperyalizme karşı çıkan bütün millet, hareket, parti ve liderleri, askeri veya yargı darbeleriyle değil, onların kendi ülkelerindeki z kuşağı eliyle yani kendi evlatlarıyla hizaya getirmeği, diz çöktürmeği ve ezmeği planlamaktadır. Böylece gençleri, kendi pis emelleri için birer araç olarak kullanmayı, onları araçsallaştırmayı hedeflemektedir.
f- Z kuşağı kavramıyla, Ülkemiz ve dünyadaki bütün gençlere bir anlayış, davranış ve yaşam biçimi kazandırıp tek tipleştirerek, onlara hem cinsel içerikli hem de giyim-kuşam, kişisel bakım, yeme-içme; eğlence ve tüm alış-verişlerinde ABD öncülüğündeki Batı emperyalizminin ürünlerini rahatlıkla satacakları bir müşteri portföyü haline getirmek istiyorlar.
g- ABD emperyalizmi, Ülkemiz ve yeryüzündeki gençlere, yani bu tertemiz beyinlere, anne, teyze, hala, abla, eş, komşu ve arkadaş olarak kadına saygıyı, sevgiyi, paylaşmayı ve özveriyi değil; emperyalizmin aileyi ve dünya kadınlarını bozmağa yönelik bir oyunu olan feminizmi benimsetmeye; bu kuşaktaki kadın erkek herkesi feminist yapmayı hedeflemektedir.
h- Emperyalizm, Z kuşağı kavramıyla, insani hayatın merkezi olan aileyi ve meşru cinsel hayatı itibarsızlaştırıp, özellikle gençler arasında onu kötü ve çirkin göstererek, emperyalizmin insanlığı kaosa sürükleme planı olan kayıt dışı cinselliği, bu hususta sınır tanımazlığı, içkiyi ve uyuşturucuyu yaygınlaştırmayı hedeflemektedir.
j- ABD emperyalizminin en önemli hedeflerinden birisi de Z kuşağına, inancımızın ve kültürümüzün kesinlikle karşı olduğu, haram kıldığı erkek erkeğe cinsel ilişki ve aynı cinsten insanların birbiriyle evliliği gibi çirkin bir davranışı ifade eden LGBT Q ve trans bireyleri hoş göstermeyi, sevdirmeği hatta Allah’ın lanetlediği ‘o çirkin davranışın’ savunucusu haline getirmeği hedeflemektedir.
Görüldüğü gibi, Millet olarak biz ve bütün insanlık, yine çok ciddi ve sinsi bir planla karşı karşıya bulunmaktayız. Tehlike büyüktür ve herkes çok dikkatli olmak durumundadır.
Ancak bütün bu oyunlara rağmen inanıyoruz ki, Milletimizdeki sağduyu, inancımız, tarihimiz ve kültürümüz ve bunun temsilcisi olarak aile yapımız, eğitim kurumlarımız ve bir bütün halinde toplumumuz bundan sonra koruyuculuk işlevini daha çok yerine getirecek ve evlatlarını bu kirli ve pis oyuna karşı uyaracaktır. Ayrıca Lider Ülke Türkiye’nin Müslüman gençleri de dünyaya öncülük ederek ABD emperyalizmine iyi bir ders verecek, böylece bu emperyal oyunu bozup çöpe atacaktır. Rabbimiz bu hususta da yar ve yardımcımız olsun.
Şimdi de bir bütün halinde toplum, eğitim kurumları, aileler ve gençler olarak bu oyuna karşı nasıl bir pozisyon alacağız ve onu nasıl bozacağız, onu inceleyelim.
3- Çözüm İçin Milli Bünyenin Dirençli Olması Gerekir:
İnsanın hastalıklara karşı korunabilmesi için, vücudunun dirençli olması şarttır. Vücudun dirençli olmasında en önemli etken, yeterli ve dengeli beslenmedir. Ayrıca düzenli uyku, hareketli yaşam, hijyenik ortamın olması da çok önemlidir. Bunlara ek olarak sigara, alkol ve stresten de korunmak gerekir. Vücut direncinin düşmesiyle hastalıklar her taraftan saldırır.
Yukarıdaki tıbbi bilgiler, bize şunu gösteriyor: hastalıklar ve onun nüvesi olan mikroplar insan bedeni de dahil her yerde ve her zaman bulunur. İnsanın bunlardan sakınabilmesi için, vücudunun hastalıklara karşı direnci ya da bağışıklık sistemi güçlü olması gerekir. Vücudun dirençli olması, kişinin hiç hasta olmayacağı anlamına gelmez; ancak her hastalıktan da olumsuz olarak etkilenmez demektir. Rabbimiz böyle bir kanunla insanı yaratmıştır.
Bu kanun toplumlarla da birebir ilgilidir. Hele küreselleşen dünyamızda bu daha çok böyledir. İnsan bedenini olumsuz olarak etkileyen hastalık ve mikroplar gibi, Milletlerin bünyesini olumsuz olarak etkileyen pek çok, emperyalist oyun, fikir, ideoloji, anlayış, tavır ve davranış vardır. Mikropların ve hastalıkların salgın olduğu bir ortamda insan bedeninin onlardan korunabilmesi için nasıl vücudun dirençli olması gerekir ise, milletlerin de sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklardan korunabilmesi için Milli bünyelerinin güçlü olması; kendilerini etkilemeye gelen oyun, fikir, ideoloji, anlayış, tavır ve davranışları karşılayıp onlara karşı tavır geliştirebilmesi ve onları yenebilmesi gerekir. Aksi halde, dünyanın herhangi bir yârinde oynanan oyun; üretilen fikir, ideoloji; geliştirilen anlayış, tavır ve davranış o milleti olumsuz olarak etkiler ve onun milli bünyesine/sağlığına zarar verir.
Bu açıdan baktığımızda, millet olarak, son üç dört asırdan beri pek çok sıkıntı yaşadığımızı ifade edebiliriz. Öncesinde kendi içindeki olağan hastalıklarla mücadele eden Osmanlı Devleti ve Toplumu, Özellikle 1800’lerin başından itibaren, dışarıdan saldırı halinde gelen sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklarla da karşılaştı. Bu hastalıklar önce en tepeden (Devlet Başkanı’ndan) bünyeye girmeğe çalıştılar. Oradan girip hem devleti, hem de toplumu ele geçirmeği planlıyorlardı. Fakat oranın direncinin çok kuvvetli olduğunu görünce daha sonra ‘üst düzey bürokratları’ denediler ve oradan Osmanlı Devleti’ne/Toplumuna girmeyi başardılar. Demek ki toplumun zayıf yerini bulmuşlardı. Oradan Osmanlı Devleti’ne bünyesine giren mikroplar ve onların oluşturduğu sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklar, daha 100 yıl geçmeden bütün bünyeye egemen oldular. Bunun sonucunda ciddi savrulmalar, değişimle ve dönüşümler yaşandı. Artık millet küçültülmüş bir vatanda, yeni bir Devletle ve o hastalıklarla içi içe yaşamak durumunda kalmıştı. Fakat 19. Yüzyılın ortalarında başlayan ‘bünyeye girme hareketi’ yeni dönemde de devam etti, hatta bu sefer bu işler organizasyonun eliyle yapılmağa başlandı. Millet buna karşı çıktı ve direndi, özellikle kendi Devletine karşı mücadele etmek, isyan etmek, geleneğinde olmadığı için, mücadeleyi kendi içine kapanarak sürdürdü. Kapısını penceresini kapatarak kendisini böylece korumaya çalıştı. Ama özellikle bir asırdan beri, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel anlamda Milli bünyeye girmedik hastalık kalmadı. Modernlik/asrilik ile başlayan süreçte; solculuk, sosyalizm, kapitalizm, komünizm, devrimcilik, metalcilik, popçuluk, ırkçılık, (Avrupai tarzda) sağcılık ve daha pek çok hastalık ‘tepe’den yağdı da yağdı. Bir bütün halinde kamusal alan, bu hastalıklara en açık alandı. Hatta sergilendi. Korunmaya kalkışmak, kamusal alandan dışlanmak başta olmak üzere her türlü cezaya çarptırılma nedeni olabiliyordu. Sonra gençlik, okullarda, medyada, sanat-edebiyat ve tiyatroda zoraki olarak bu hastalıklarla yüz yüze getirildi, gençler ikiye üçe bölündü, aralarında düşman kamplar oluşturuldu, bu kesimde pek çok kıyım yapıldı, yürekler dağlandı. Son yarım asırdan beri de AİLE kurumu hedefe alındı. Uzun zamandan beri aileye saldırılar var. Çünkü sağlam kalan sadece orasıydı. Şimdilerde onu itibarsızlaştırma, küçümseme, işlevsiz kılma çabası yaygın bir durumda.
Bunların hiç birisi Milli bünyeyi çökertemedi ama, hepsi de milli bünyede yaralar bereler açtı ve giderek bu Müslüman Millet artık bünyesinde pek çok ‘dış hastalık’ taşımak durumunda kaldı. Asırlarca güçlü bir bünye ile Hakkın ve hakikatin savunuculuğunu yapmış, her türlü sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hastalıklarla mücadele etmiş olan bu Milletin hala direnci çok yüksek ama, bünyede pek çok ‘dış mikrop ve hastalık’ kol geziyor.
İşte en son Z kuşağı kavramı, onun etrafında oynanan ve Milli bünyemize yaygınlaştırılmaya çalışılan hastalıkta bu menfur kervanın son halkasıdır.
Bu sinsi oyuna karşı çok dikkatli olmak, her şeyden önce Milli bünyeyi sağlam tutmak ve direncini yükseltmek gerekir. Bu husus çok önemlidir ve her şeyin başıdır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.